BİR İLAÇ ALMA ÖYKÜSÜ
11 Ekim 2009 Pazar
İlaç mevzuları dendi mi; hastalığa dayanır da, hastalıkla savaşacak mücadeleyi bulur da insan kendinde.. Bu sağlık sisteminin insanına verdiği değersizlikle mücadele edemez, kalpler kırılır..
'93 ya da '94. Hastalığın ilk iki senesini atlatmışım. Hareketlerimin hala yavaş olması, arada çıkan komplikasyonlar, sadece bir gripten tam dört ay yatmam hiçbiri koymuyor da..
Bağışıklık sistemini baskılayıcı, oldukça pahalı bir ilaç kullanıyorum. O zamanki adı a.........e olan bu ilaç şu an i....n adıyla hala piyasada. Bürokratik engelleri aşmak için gücümüzün tükendiğinde gidip paşa paşa ederini ödeyip aldığımız bu ilacı hastane kanalıyla almak istediğimizde 'hastanın kendisi gelsin de yazalım' diye tutturan bir demirden sistem çıkıyor karşımıza. O hastanın ayağa kalkabilecek hali olsa gelecek; hatta o hasta ayağa kalkabilse size neden gelsin? Gidip gezer tozar eğlenir :) İlaç mevzuatının tam gün mesaisini ifa ettiğimiz böyle günlerden biri daha..
İlacı ne kadar kullandığıma dair raporumu hazırlatmışız. Rapor, hastanın kendisi; yani ben, canım anneciğim ve araçla gidilip oradan da bir imza alındıktan sonra bir önceki yere yine araçla dönülüp atılması gereken imzalı kaşelerden boş yer kalmamacasına işlemlerini tamamladığımız reçetemiz elmizde ilacın verildiği adreste yolculuğumuzu tamamlamıştık sonunda. O kadar yorulmuştumki iştahsızlık ve dört aydır her yediğini çıkaran 4o kiloluk bünyemi annem bir banka oturtup eczacıların odasında aldı soluğu. Az sonra ilacımıza kavuşmuş olmanın mutluluğundan çok uzak biçimde karmakarışık bir yüz ifadesiyle odadan çıkınca bir gariplik olduğunu sezdim ve anneciğime neler olduğunu sordum. Aldığım yanıtla sarsıldım; ilacı sadece bir kutu verebileceklermiş. Nasıl yani? Eksik mi var raporda? Yooo her şey tamam. O halde??
Ben böyle anlarda her ne halde olursam olayım aniden kendime gelerek yaydan fırlayan bir ok gibi fırlayıveririm yerimden.
Gülen: Anne şu kağıtları verir misin bana!
Anneciğim: Ne yapacaksın?
Gülen: Dertleri neymiş bir de bana anlatsınlar bakalım'
Annem üzüldüğümde o kırk kiloluk vücudumun anca bir kaç kişi tarafından o da zorla kaldırabildiğini bildiğinden yapmak istediğim o görüşmeyi engellemek istediyse de..
Annem yanımda odadayız,
Gülen : Bakar mısınız?
Altı kişilik eczacı grubundan bir tanesi çay bardağını bırakıp yanıma gelerek: 'evet?'
Az önce a......e isimli ilacın iki adet yazıldığı reçete sizde mi?
Eczacı: Evet
Gülen: Reçetede iki adet yazıyor olduğundan emin olmak istedim de.
Eczacı reçeteyi kontrol ederek: Evet iki adet yazıyor.
Gülen: Güzel, o halde bize neden bir adet verildiğinin bir açıklaması vardır umarım?
Eczacı: Bu ilaç çok pahalı, suistimale çok uygun ve biz ancak bir kutu verebiliyoruz.
Gülen: Nasıl suistimal? Siz benden bu ilacı kaç adet kullandığıma dair rapor istemediniz mi, ben de getirmedim mi? Raporuma uygun biçimde reçetelendirilmiş ilacın diğer kutusunu nasıl vermezsiniz?
Eczacı: Bu ilacı yazdırıyorlar ve eczanelere götürüp yarı fiyatına satıyorlar.
Gülen: Haaa o zaman asıl suistimal burada başladı. Cümlem biter bitmez istiflerini bozmadan çaylarını içmeye devam eden diğer eczacılar da olaya dahil olmak üzere yerlerinden doğruluyor.
Benimle konuşan eczacı hanım son cümlemin yarattığı etkiyle beyaz gömleğini çıkarıp devlet memuru gömleğini giyiyor ve 'karşınızda devlet memuru var, siz bize suistimalci mi diyorsunuz yani? Vermiyorum ilacı.
Gülen: Siz bize diyorsunuz ama; sizden eksiğimiz devlet memuru olmamamız mı? Tutanak istiyorum. Bu ilacın iki kutu reçetelenmiş olduğu halde sadece bir kutu verildiğine dair imzalı, tarihli tutanak istiyorum. O tutanağı almadan da buradan gitmeyeceğim.
Tutanak sözünü duyunca eczacılar grubunun savunması kırılıyor ve bir an birbirlerine bakıp ilacı vermeleri gerektiği konusunda sessiz sözsüz bir anlaşma imzalıyorlar gözleriyle.
İlacı alıyorum. Hakkım olanı alabilmiş olmanın mutluluğu yeter mi? Yetmez; 'az önce vermediğiniz ilacı şimdi neden verdiğinizi de öğrenmek istiyorum, hani suistimal oluyordu? Madem suistimale uygun davranıyorum neden az önceki tavrınızı sürdürmediniz de ilacı verdiniz?
Hakkımı olanı almış olmam sorunun kökten çözümüne denk düşer bir mutluluk yaratmıyor ne yazıkki. Aslında bu olay mesai saatinin bitimine denk gelmemiş olsaydı orada oturup kaç hasta ve yakınının aynı duruma maruz kalacağını izlemeyi ve onlara o sihirli sözcüğün; tutanak sözcüğünün yerinde kullanıldığında nasıl bir etki yarattığını göstermeyi çok isterdim.
Hakkını alınca susanlardan değilim, olmayacağım da; insanların haklarını aramamak, seslerini çıkarmayan, eğitimsizlik üzerine kurulu sisteme, arıza çıkarmaya devam edeceğim. Ayrık otu gibi! Biri bana hayatla kavga ettiğimi söylemişti; evet ediyorum. Yoksa eilmemeli mi? Yok yok edilmeli..
Aysema öğretmenim sayesinde satırlarda da olsa tanıyıp sevdiğimiz tatlı kız Nilüfer; umarım beklediğiniz ilaç 'artık çok geç' olmadığı bir zamanda gelmiştir..
'93 ya da '94. Hastalığın ilk iki senesini atlatmışım. Hareketlerimin hala yavaş olması, arada çıkan komplikasyonlar, sadece bir gripten tam dört ay yatmam hiçbiri koymuyor da..
Bağışıklık sistemini baskılayıcı, oldukça pahalı bir ilaç kullanıyorum. O zamanki adı a.........e olan bu ilaç şu an i....n adıyla hala piyasada. Bürokratik engelleri aşmak için gücümüzün tükendiğinde gidip paşa paşa ederini ödeyip aldığımız bu ilacı hastane kanalıyla almak istediğimizde 'hastanın kendisi gelsin de yazalım' diye tutturan bir demirden sistem çıkıyor karşımıza. O hastanın ayağa kalkabilecek hali olsa gelecek; hatta o hasta ayağa kalkabilse size neden gelsin? Gidip gezer tozar eğlenir :) İlaç mevzuatının tam gün mesaisini ifa ettiğimiz böyle günlerden biri daha..
İlacı ne kadar kullandığıma dair raporumu hazırlatmışız. Rapor, hastanın kendisi; yani ben, canım anneciğim ve araçla gidilip oradan da bir imza alındıktan sonra bir önceki yere yine araçla dönülüp atılması gereken imzalı kaşelerden boş yer kalmamacasına işlemlerini tamamladığımız reçetemiz elmizde ilacın verildiği adreste yolculuğumuzu tamamlamıştık sonunda. O kadar yorulmuştumki iştahsızlık ve dört aydır her yediğini çıkaran 4o kiloluk bünyemi annem bir banka oturtup eczacıların odasında aldı soluğu. Az sonra ilacımıza kavuşmuş olmanın mutluluğundan çok uzak biçimde karmakarışık bir yüz ifadesiyle odadan çıkınca bir gariplik olduğunu sezdim ve anneciğime neler olduğunu sordum. Aldığım yanıtla sarsıldım; ilacı sadece bir kutu verebileceklermiş. Nasıl yani? Eksik mi var raporda? Yooo her şey tamam. O halde??
Ben böyle anlarda her ne halde olursam olayım aniden kendime gelerek yaydan fırlayan bir ok gibi fırlayıveririm yerimden.
Gülen: Anne şu kağıtları verir misin bana!
Anneciğim: Ne yapacaksın?
Gülen: Dertleri neymiş bir de bana anlatsınlar bakalım'
Annem üzüldüğümde o kırk kiloluk vücudumun anca bir kaç kişi tarafından o da zorla kaldırabildiğini bildiğinden yapmak istediğim o görüşmeyi engellemek istediyse de..
Annem yanımda odadayız,
Gülen : Bakar mısınız?
Altı kişilik eczacı grubundan bir tanesi çay bardağını bırakıp yanıma gelerek: 'evet?'
Az önce a......e isimli ilacın iki adet yazıldığı reçete sizde mi?
Eczacı: Evet
Gülen: Reçetede iki adet yazıyor olduğundan emin olmak istedim de.
Eczacı reçeteyi kontrol ederek: Evet iki adet yazıyor.
Gülen: Güzel, o halde bize neden bir adet verildiğinin bir açıklaması vardır umarım?
Eczacı: Bu ilaç çok pahalı, suistimale çok uygun ve biz ancak bir kutu verebiliyoruz.
Gülen: Nasıl suistimal? Siz benden bu ilacı kaç adet kullandığıma dair rapor istemediniz mi, ben de getirmedim mi? Raporuma uygun biçimde reçetelendirilmiş ilacın diğer kutusunu nasıl vermezsiniz?
Eczacı: Bu ilacı yazdırıyorlar ve eczanelere götürüp yarı fiyatına satıyorlar.
Gülen: Haaa o zaman asıl suistimal burada başladı. Cümlem biter bitmez istiflerini bozmadan çaylarını içmeye devam eden diğer eczacılar da olaya dahil olmak üzere yerlerinden doğruluyor.
Benimle konuşan eczacı hanım son cümlemin yarattığı etkiyle beyaz gömleğini çıkarıp devlet memuru gömleğini giyiyor ve 'karşınızda devlet memuru var, siz bize suistimalci mi diyorsunuz yani? Vermiyorum ilacı.
Gülen: Siz bize diyorsunuz ama; sizden eksiğimiz devlet memuru olmamamız mı? Tutanak istiyorum. Bu ilacın iki kutu reçetelenmiş olduğu halde sadece bir kutu verildiğine dair imzalı, tarihli tutanak istiyorum. O tutanağı almadan da buradan gitmeyeceğim.
Tutanak sözünü duyunca eczacılar grubunun savunması kırılıyor ve bir an birbirlerine bakıp ilacı vermeleri gerektiği konusunda sessiz sözsüz bir anlaşma imzalıyorlar gözleriyle.
İlacı alıyorum. Hakkım olanı alabilmiş olmanın mutluluğu yeter mi? Yetmez; 'az önce vermediğiniz ilacı şimdi neden verdiğinizi de öğrenmek istiyorum, hani suistimal oluyordu? Madem suistimale uygun davranıyorum neden az önceki tavrınızı sürdürmediniz de ilacı verdiniz?
Hakkımı olanı almış olmam sorunun kökten çözümüne denk düşer bir mutluluk yaratmıyor ne yazıkki. Aslında bu olay mesai saatinin bitimine denk gelmemiş olsaydı orada oturup kaç hasta ve yakınının aynı duruma maruz kalacağını izlemeyi ve onlara o sihirli sözcüğün; tutanak sözcüğünün yerinde kullanıldığında nasıl bir etki yarattığını göstermeyi çok isterdim.
Hakkını alınca susanlardan değilim, olmayacağım da; insanların haklarını aramamak, seslerini çıkarmayan, eğitimsizlik üzerine kurulu sisteme, arıza çıkarmaya devam edeceğim. Ayrık otu gibi! Biri bana hayatla kavga ettiğimi söylemişti; evet ediyorum. Yoksa eilmemeli mi? Yok yok edilmeli..
Aysema öğretmenim sayesinde satırlarda da olsa tanıyıp sevdiğimiz tatlı kız Nilüfer; umarım beklediğiniz ilaç 'artık çok geç' olmadığı bir zamanda gelmiştir..
Etiketler:
Gulen TezerUstun,
Saglık,
Yasam
Ben "Yaz Gülen" derken Sevgili Gülen yazıyormuş bile...
İşte bu, haksızlık önünde eğilmeyiniz, hakkınızla birlikte onurunuzu da yitirirsiniz. Sen gerekeni yapmışsın ne güzel. Herkes bunu yapabilse...
Sevgilerimle...
Öğretmenim; o günü hatırlayınca yine çok üzüldüm:( Sabah başladığımız ilaç alma harekatının mesai saatine kadar harcanan zamanlarımızı yeniden hatırladım:( Yazı bitince kontrol ettiğimde gördüm ki bu kötü anı uzun cümlelerimin birbiri üzerine devrilmesine neden olmuş; tıpkı duygularım gibi. Düzeltme yaparak devrik cümlelerimi yeniden dik tuttum tıpkı insanların olması gerektiği gibi. Bir daha göz gezdirirseniz satır aralarında biraz önce devrildikleri için özür dileyen dik cümleleri fark edeceksiniz.
Kendi değerlerinin bilincinde olan insanların hak talebinde bulunmaları dileğimle sizi seviyorum örtmenim :)
Ben de seni seviyorum Gülenciğim...
Adınla bin yaşa Gülen kardeşim, tanımazsınız beni Sevgili Aysema kardeşimin blogunda gördüm de geldim ve ne iyi ettimde gelmişim. Cesur kardeşim,onur ve gururlar asla ezilmemelidir ve yaptıklarını yapacakların şeklinde düşünüyor kucak dolusu geçmiş olsunlar diliyorum sana ve ailene.
Sevgi ve saygılarımla.
Haykırış, sevgili Haykırış; hazır Aysema öğretmenim Nilüfer'i anlatmışken insanların 'ben tek başıma ne yapabilirim' zihniyetinden kurtulması için nacizane bir örnek olur belki diye yazdım. Ne kadar kötü değil mi; bize verilen değersizliğin bizler için normalmiş gibi algılanması? Güzel dilekler için sonsuz teşekkürler..
Sevgimle :)
Ahh,Gülen'cim,keşke herkes bilse hakkı olanı almak için sonuna kadar direnmeyi. Eczaneden elinde bir kutu ilaçla "ikincisini vermediler" diye boynunu büküp çıkan ne çok hasta vardır, biliyorsun değil mi? Ve ne çok kişi ya da kurum ilaç yolsuzluğu yapıyor, üstelik bunu yapan bazen bizzat bu işlerin başında olanlar ne yazık ki...
Aynı şeyleri yaşadık biz de Anneme kan ararken, "Kan yok, üç kişi bulacaksınız kan vermek için,onların kanlarını aldıktan sonra ancak size kan verebiliriz" demişlerdi. Her iki güne bir üç kişiyi nerden bulabilirdik ki? Üstelik ramazandı ve insanlar oruçken kan vermek istemiyordu. Kavga döğüş kan temin ediyorduk. Çok üzücü, ama sonunda araya birilerini koyunca kimse bize birşey sormadan kan vermeye başladı. Üzgünüm bu yola başvurduğumuz için ama başka şansımız yoktu. Ya Anadolunun çeşitli yerlerinden gelen gariban insanlar ne yapıyordu. Kimi bulup ta kan vermelerini sağlıyorlardı? O anda bunları düşünebilecek durumda değildik tabii.
Çaresiz, zavallı halkın Allah yardımcısı olsun.
Sevgiler
Gülen'cim
Yazdıkların beni şaşırttı dersem yanlış söylemiş olurum.Artık olaylar karşısında hayret etmemeyi iyice öğrendik galiba.Sihirli sözcük "tutanak" nasıl da etkili olmuş ve suistimalleri kimler yapıyormuş anlaşıldı.Ellerine ve sözlerine sağlık sevgilerimle.
annem hastayken ve hastahane koridorlarında yaşadıklarım geldi aklıma..çoğu zaman adım terbiyesiz çirkef olarak anılmıştır..ama bu çirkefliğim çoğu zaman annnemin hayatını kurtarmıştır... ne terbiyesizim ne de çirkef be gülen'im..ve istemediğin armut hep burnunda biter bu hastahanedir bankadır.postahanedir vs vs.
ama hakkını aramayan arayamayan çok insan var :((
allah yardımcıları olsun
Sevgili Gülen!
Geri bırakılmışlığımız ve bilinci cahil edilişimiz üzerinden rant sağlayan insanlık müsfettelerine ne güzel derslerini vermişsin. Birey olmanın bilincini göstermişsin. Bir gün inşallah tüm Türkiye böyle olacak.
Sevgiyle.
Sevgili Gülen kardeşim,
Tarafımdan MİMlendiniz, sayfamı ziyaret edermisiniz?
Sevgi ve saygıyla