CIRCIR BÖCEĞİYLE KARINCA
9 Ekim 2009 Cuma
"Cırcır Böceği (Ağustos Böceği) çaldı saz , bütün yaz
Derken kış da geldi çattı...
Seninkinde şafak attı.
Baktı ki yok hiç yiyecek, ne bir sinek ne bir böcek...
Kalktı karıncaya gitti; yandı yakıldı aaah etti.
Bir kaç buğdaydan ne çıkar; gelecek mevsime kadar borç istedi.
İşin kötüsü karınca borca hiç alışmamıştı.
Bu sözlere çıkıştı: Ne yaptınız yaz boyunca ?
- Şey... ben mi ? Saz çaldım saz...
-Ya öyle mi ? Madem ki siz, yazı sazla geçirdiniz; şimdi de oynayın biraz."
Öykü bu... Bu öykü yüzünden hepimiz Ağustos Böceğini tembelliğin, zevk aleminde yaşamanın simgesi kabul etmişiz değil mi? Oysa hiç de öyle değil. Görünüşe aldanmak, tek yanlı doldurmalara gelmek bizi yanlış düşünmelere yöneltebiliyor çoğu zaman. Kararlarımızı vermeden önce iki tarafı da dinlemek, üçüncü, beşinci kişilerin görüşlerine de başvurmak, uzmanlara danışmak da önemlidir.
Ağustos Böceği, varlığını yavrularıyla sürdürebilmek, yumurtalarının gelecek yaza kadar canlı kalabilmesini sağlamak için yüksek derecede ısı üretmek zorundadır. O, kendini yakıp kavuran, ancak yumurtalarının canlı kalmasını sağlayan bir ısı üretme seferberliğine girişerek kanatlarını birbirine sürter durur. Şarkı söylediğini sandığımız bu yürek paralayan sesi çıkartır. Öyle sanıyorum ki, doğada hiç bir canlı, neslini sürdürmek için kendini yakıp kavuran böyle bir özveriye katlanamaz.
Ne düşünüyorsunuz şimdi?
"Doğada özverili olmanın en güzel örneği Ağustos Böceğidir." demem , yanlış olur mu?
Her söylenene, her yazılana kayıtsız koşulsuz inanmak ne anlama geliyor ? Sormak, araştırmak, incelemek, eleştirilmek kiminerini neden bu kadar tedirgin ediyor?Aklı dışlayıp inancı baş tacı edenler, acaba bundan yararlanmak mı istiyorlar. Düşünmemiz gerekmiyor mu ? Kul olmaktan çıkıp yurttaş olma bilincimiz geliştikçe dünya daha yaşanır olmayacak mı?
Yurttaşlık bilgi ister, kölelik ise sadaka.
Yurttaşlık vatan ister, kölelik ise toprak.
Yurttaşlık özgürlük ister, kölelik ise bağnazlık.
Yurttaşlık hak'kını ister, kölelik ise hep gelsin.
Yurttaşlık laiklik ister, kölelik ise bağlılık
Yurttaşlık Cumhuriyet ister, kölelik ise Şeriat.
Farkı fark edemeyenler, münezzeh bir yaşamı asla kabul etmezler.
İyigeceler diliyorum,
Saygılarımla
Sevgili Haykırış,
İnsanın en büyük mucizesi yerde sürünürken iki ayağı üzerinde doğrulmasıdır. Ayağa kalkması, iki ayak üzerinde dikilmesidir. Ancak kimileri iki ayak üzerinde yürüse de insanlığının bilincinde olamıyor yazık ki...Kul, köle oluyor birilerine bilinçsizce. En fenası da bazıları çıkar elde etmek için yapıyor bunu.
Öyle de güzel yapıyorlar ki bunu çoğu kişi anlayamıyor. Görünüşe aldanmamak çaba gerektiriyor.
Farkı fark edenlere selam olsun.
Teşekkür ederim güzel yorumunuz için...
Sevgili Aysema!
Her şeyden önce İNSAN olabilme ve OLABİLMEK içinde İNSAN SEVMEK gerek. Ah bir anlasak şu garip Veysel'in ; Güzelliğin On Para Etmez, Bendeki AŞK olmazsa lafındaki hikmeti. KUL değil dimdik İNSAN olmayı.
Sevgiyle...
Sevgili Ali İkizkaya,
Sözcüğün tam anlamıyla insan olmak! Bu olduğu zaman diğer sorunlar kolayca çözülür değil mi*
Yorum için teşekkürler...
Dostlukla.
Öğretmenim, öğretenim; cırcır böceklerinin bu özelliklerini öğrenince karıncaya kızdım karınca kararınca.. Cırcır böceklerinin o sözüm ona sazlı sözlü sesleri kanatlarını birbirine sürterek çıkardıklarını biliyordum ve ne zaman bir cırcır böcek sesi duysam kendi kollarımı bir kaç kez birbirine sürttükten sonra 'ne kadar yorucu bir iş, yazık bunlara, neden böyle bir ses çıkarmaya uğraşırlarki' derdim hep. Demek ciddi bir iş peşindelermiş; yavruları için.
Hayır neden incelensinki, neden araştırılsınki? Araştıran, öğrenen insan tehlike yaratır çünkü bir insan kazanmayı başarabilse bir öğrenmiş kişi; apartman, site, yan mahalle, bütün mahalle, şehir, ülke ve dünya aydınlanır. Oysa amaç aydınlanmamız değil karanlığa mahkum olarak yaşamamız değil mi?? Tek başınalaştırlıyoruz; sistemli biçimde herkesin kendine uygun yaratılmış dizileri karşısında ayrı odalardaki televizyonlarda yaşayan ev halkları haline getiriliyoruz. Bir başkasının da olduğunu düşünmeden.. Dünya bizim çevremizde bile dönmüyor artık da biz farkında değiliz..
Sevgili Gülenim,
Senin anlatımına bayılıyorum. Coşkuna, yaşama tutkuna, dostluğunun içtenliğine... Yüz yüze gelemedik henüz, ama pek çok konuda yüreğimiz birlikte atıyor bak... Telefondan kulağıma dolan sesin yanılmadığımı fısıldadı bana.
Güzel yorumun için çok teşekkür ederim. Evet, giderek yalnızlaştırılıyoruz, yalnızlaşıyoruz. Aile sohbetleri bile yok oluyor giderek. Herkes kendi dizisini izlerken kendi hayatına kıydığının farkına bile varamıyor. Uyuşturuluyor toplumumuz. Kadınlarımız dizilerle, erkeklerimiz futbolla, çocuklarımız kimbilir nelerle... En küçük sosyolojik birlik aile ilişkileri bile toparlanamazken örgütlü toplum düşleri görüyoruz biz de...
Sevgilerimle...