KIRDA AÇAN ÇİÇEKLER
14 Ekim 2009 Çarşamba
Gözlerinden ateş saçarak hışımla annesinin yanına geldi “Anne! Hüseyin dayım babama küfretti” dedi Ahmet. Kadın bahçede, yere serdiği örtünün üzerinde zeytin kırıyordu ablasına yardım için. Geniş leğenin içindeki zeytinlerden bir avuç alıp, önündeki kalın tahtanın üstüne diziyor, elindeki taşla hafifçe zeytinlere bir bir vurarak çıtlatıp, yanındaki seleye koyuyordu. Oğlunun ağlamaklı, bir o kadar da öfkeli sesiyle irkildi. “Ne dedi ki?”
“Çalışmaya gitmemiş Babam, bizi terketmiş. Hani çalışıp para kazanmaya gitmişti bizim için. Yalan mı söyledin..? ” Kadın ne söyleyeceğini şaşırdı. Ellerini eteğine silerek kalktı, oğlunun elinden tutup bahçedeki sedire oturttu. “Geçen sene geldi ya,niye terketsin ki bizi? Çok uzakta çalışıyor gelemiyor sık sık. Seni nasıl sevmişti kucağına oturtup hatırlamıyor musun? “Ama daha sonra gelmedi, hiç aramadı da.” dedi çocuk yine öfkeli. “Aradı aramaz mı? Daha geçen gün aradı dayın gilin telefonundan,siz uyuyordunuz haberiniz yok,ben konuştum…” Yalan söylüyordu kadın. Kocası geçen yaz gelmiş bir iki saat zor durmuş ve yine binbir bahaneyle kaçar gibi gitmişti. Bir daha da aramamıştı… İkna olmuş gibiydi çocuk, göz pınarlarındaki yaşı sildi elinin tersiyle… “Hadi” dedi kadın “git kardeşini çağır yemeğinizi yeyin.”
Karşı evde oturan, kadının dayısı, o gün evde pişen yemekten vermişti bir tabak. Onunla birlikte dünden kalan bulgur pilavıyla, önceden ıslatıp yumuşattığı yufka ekmeğini koydu kadın yer sofrasına. Kızının ve oğlunun bir öğün daha karınlarını doyurdu böylece…
Hiçbir geliri olmayan kadıncağız,ablasının evinin alt katında, iki göz küçücük yerde oturuyordu çocuklarıyla. Köydeki akrabalarının bağlarında ve portakal bahçelerinde ırgatlık yaparak üç beş kuruş kazanıyor, ama bu da her zaman denk gelmiyordu. İmkansızlıklar içinde çocuklarına bakmaya, onların okul giderlerini karşılamaya çalışıyordu…
Kızı yeni doğmuştu, adam çalışma bahanesiyle evinden ilk ayrıldığında… İki üç yılda bir gelip, birkaç gün kalıyor sonra yine yok oluyordu ortadan. Ne arayıp soruyor ne de para yolluyordu ailesine.Hangi şehirde çalıştığını bile bilmiyordu, karısı da akrabaları da. İş makinesi kullanıyorum demişti sadece… Akrabalar bir araya geldiğinde, birçok senaryo üretiyorlar; kimisi, kaçakçılığa karıştığı için mafyanın peşinde olabileceğini, kimisi, başka bir şehirde başka bir kadınla yaşadığını, hatta çocuğu bile olabileceğini düşünüyordu. kimisi ise, vicdansız vurdum duymaz babasının kopyesi olduğunu, sorumluluklarından kaçtığını düşünüyordu. Kimse, aslında ne yaptığını ve evini çocuklarını, böyle yıllarca neden ihmal ettiğini bilmiyordu.Eğitimsiz cahil çaresiz kadın, iki yavrusunun başında bekliyordu kocası bir gün dönüp gelecek diye.
İki yıl sonra bir kez daha geldi babası Ahmet’in. Hiç birşey olmamış gibi, geldi oturdu sedire. Karısı kırgın kızgın ama çaresiz “hoşgeldin” dedi kocasına. Mesafeli, uzaktan bir akraba misafirliğe gelmiş gibi, bir kahve içimi. “Aç mısın, yemek hazırlayayım mı?” dedi yüzü yerde. “Aç değilim, çocukları göreceğim. Arkadaşlar bekliyor gitmem gerek…” Kadın dışarı çıkıp,komşunun kızıyla oynayan kızına seslendi “Ayşee! Gel baban geldi.” Ayşe, sanki her akşam babası eve geliyormuş gibi doğal bir neşeyle koştu geldi, Babasının elini öpüp yanına oturdu iyice sokularak. “Çok büyümüşsün” dedi babası “kaça geçtin?” Koca dişlerini göstererek sırıttı Ayşe ” 6. sınıfa geçtim” “Derslerin iyi mi?” “Hepsi 5, takdir aldım” dedi küçük kız.
Kapının eşiğinde, yumruklarını sıkmış kaşları çatık öfkeyle babasına bakıyordu,artık bir delikanlı olan Ahmet “ Neden geldin?” Gülümsemesi suratında dondu kaldı adamın. “Ne biçim konuşuyorsun babanla” diyerek Ahmet’in sırtına vurdu hafifçe annesi. “ Yanıma gel seni çok özledim.” dedi adam, gördüğü tepkiyi hafife almaya çalışarak… “ Ben seni hiç özlemedim,çık git evimizden.” İyice sıkmıştı yumruklarını ve bir süre babasının gözlerinin içine bakarak öylece kaldı… Delikanlılığa yeni adım atmış, bıyıkları terlemeye başlamış zavallı, kırgın öfkeli çocuk, kapıyı çarpıp gitti. Gözlerinden sel gibi boşalan yaşları, suratını yırtarcasına sildi , aktıkları için kızarak…
Devamı var…
“Çalışmaya gitmemiş Babam, bizi terketmiş. Hani çalışıp para kazanmaya gitmişti bizim için. Yalan mı söyledin..? ” Kadın ne söyleyeceğini şaşırdı. Ellerini eteğine silerek kalktı, oğlunun elinden tutup bahçedeki sedire oturttu. “Geçen sene geldi ya,niye terketsin ki bizi? Çok uzakta çalışıyor gelemiyor sık sık. Seni nasıl sevmişti kucağına oturtup hatırlamıyor musun? “Ama daha sonra gelmedi, hiç aramadı da.” dedi çocuk yine öfkeli. “Aradı aramaz mı? Daha geçen gün aradı dayın gilin telefonundan,siz uyuyordunuz haberiniz yok,ben konuştum…” Yalan söylüyordu kadın. Kocası geçen yaz gelmiş bir iki saat zor durmuş ve yine binbir bahaneyle kaçar gibi gitmişti. Bir daha da aramamıştı… İkna olmuş gibiydi çocuk, göz pınarlarındaki yaşı sildi elinin tersiyle… “Hadi” dedi kadın “git kardeşini çağır yemeğinizi yeyin.”
Karşı evde oturan, kadının dayısı, o gün evde pişen yemekten vermişti bir tabak. Onunla birlikte dünden kalan bulgur pilavıyla, önceden ıslatıp yumuşattığı yufka ekmeğini koydu kadın yer sofrasına. Kızının ve oğlunun bir öğün daha karınlarını doyurdu böylece…
Hiçbir geliri olmayan kadıncağız,ablasının evinin alt katında, iki göz küçücük yerde oturuyordu çocuklarıyla. Köydeki akrabalarının bağlarında ve portakal bahçelerinde ırgatlık yaparak üç beş kuruş kazanıyor, ama bu da her zaman denk gelmiyordu. İmkansızlıklar içinde çocuklarına bakmaya, onların okul giderlerini karşılamaya çalışıyordu…
Kızı yeni doğmuştu, adam çalışma bahanesiyle evinden ilk ayrıldığında… İki üç yılda bir gelip, birkaç gün kalıyor sonra yine yok oluyordu ortadan. Ne arayıp soruyor ne de para yolluyordu ailesine.Hangi şehirde çalıştığını bile bilmiyordu, karısı da akrabaları da. İş makinesi kullanıyorum demişti sadece… Akrabalar bir araya geldiğinde, birçok senaryo üretiyorlar; kimisi, kaçakçılığa karıştığı için mafyanın peşinde olabileceğini, kimisi, başka bir şehirde başka bir kadınla yaşadığını, hatta çocuğu bile olabileceğini düşünüyordu. kimisi ise, vicdansız vurdum duymaz babasının kopyesi olduğunu, sorumluluklarından kaçtığını düşünüyordu. Kimse, aslında ne yaptığını ve evini çocuklarını, böyle yıllarca neden ihmal ettiğini bilmiyordu.Eğitimsiz cahil çaresiz kadın, iki yavrusunun başında bekliyordu kocası bir gün dönüp gelecek diye.
İki yıl sonra bir kez daha geldi babası Ahmet’in. Hiç birşey olmamış gibi, geldi oturdu sedire. Karısı kırgın kızgın ama çaresiz “hoşgeldin” dedi kocasına. Mesafeli, uzaktan bir akraba misafirliğe gelmiş gibi, bir kahve içimi. “Aç mısın, yemek hazırlayayım mı?” dedi yüzü yerde. “Aç değilim, çocukları göreceğim. Arkadaşlar bekliyor gitmem gerek…” Kadın dışarı çıkıp,komşunun kızıyla oynayan kızına seslendi “Ayşee! Gel baban geldi.” Ayşe, sanki her akşam babası eve geliyormuş gibi doğal bir neşeyle koştu geldi, Babasının elini öpüp yanına oturdu iyice sokularak. “Çok büyümüşsün” dedi babası “kaça geçtin?” Koca dişlerini göstererek sırıttı Ayşe ” 6. sınıfa geçtim” “Derslerin iyi mi?” “Hepsi 5, takdir aldım” dedi küçük kız.
Kapının eşiğinde, yumruklarını sıkmış kaşları çatık öfkeyle babasına bakıyordu,artık bir delikanlı olan Ahmet “ Neden geldin?” Gülümsemesi suratında dondu kaldı adamın. “Ne biçim konuşuyorsun babanla” diyerek Ahmet’in sırtına vurdu hafifçe annesi. “ Yanıma gel seni çok özledim.” dedi adam, gördüğü tepkiyi hafife almaya çalışarak… “ Ben seni hiç özlemedim,çık git evimizden.” İyice sıkmıştı yumruklarını ve bir süre babasının gözlerinin içine bakarak öylece kaldı… Delikanlılığa yeni adım atmış, bıyıkları terlemeye başlamış zavallı, kırgın öfkeli çocuk, kapıyı çarpıp gitti. Gözlerinden sel gibi boşalan yaşları, suratını yırtarcasına sildi , aktıkları için kızarak…
Devamı var…
Sevgili Çınar !
Yine senin, o incecik, ders veren ve yaşanmışlık kokan hikayelerinden biri usulca başladı diye düşünmekteyim. Senin anlattıklarında hepimizin yaşamış olduklarından parçalar var.
Sevgiyle..
Sevgili Çınar,
Öykünü beğenerek okudum. Devamını da sabırsızlıkla bekliyorum.
Toplumumuzda herkes sıkıntılardan payına düşeni alıyor, ama en çok da çocuklarla kadınlar...
Dostlukla...
Ali Bey; Evet,yaşanmış bir hikayeye başladım usulca:)
Hepimiz her hikayede kendimizden bir parça bulmaz mıyız? Her yaşam bir hikaye değil midir?
Sevgiler
Sevgili Aysema; Teşekkürler.
Çok haklısınız,Herkesin payına yeterince(!) sıkıntı düşüyor toplumumuzda, ama çocuklar ve kadınların payına düşen çok daha fazla ne yazık ki...
Sevgiler
tijen yazmıştı. "zeytin kırar,hiç sevgi görmemiş elleriyle kadınlar" diye.
pek dokunmuştu ya bana, pek çıplak gerçek olduğu için belki de.
senin öykün de sızlatacak sanırım :(
Nalan; ne güzel yazmış Tijen 'zeytin kırar,hiç sevgi görmemiş elleriyle kadınlar' çok doğru, Sevgi beklemek akıllarına bile gelmez, sırtlarındaki yükün ağırlığından, Anadolumun güzel analarının...
Sevgiler sana
Yumuşacık cümlelerinin ardında iç yakan yaşam gerçekleri inceden inceden görünmeye başladı.
Yazma tarzını ve bu tür öykülerini çok seviyorum.
Devamı için ben de beklemedeyim..
Sevgilerimle..
Simdiden icim yanmaya basladi ama devamini bekliyorum heyecanla...
Zeugma; canım benim çok teşekkürler güzel sözlerin için.
Sevgiler
Belgin'cim, çok teşekkürler canım.
Sevgiler
Ne güzel bir hikaye, gerisini merak ettim doğrusu.
hani devamı :/
Onuncu Köyün Adamı; teşekkürler, gerisi de geldi:)
Sevgiler
Emrah Ateş; İşte yukardaa:))
Sevgiler
geç kaldım sanırım... güzel bir okadarda tanıdık bir hikaye..
kişiler ve isimler farklı olsada yaşanmışlıklar aynı...
İçimdeki yolculuk; hoşgeldin canım gecikmedin:)
Evet,herkes için biraz tanıdık bir hikaye,kısaca yaşamdan kesitler...
Sevgiler
Çınar'ım; dinlenmiş olarak okumayı seviyorum buraya düşen yazıları. Canlandırma yapabildiğim yazılar.
Birazdan ikincisine geçeceğim bu bölümü sindirmeye çalışıyorum şimdi. Bir tek çocuk sahibi olabilmek için hayatlarını buna kilitlemiş insanlar hak ediyor bence bu iki çocuğu. Yazdıklarının gerçek olduğunu biliyorum ve öykülendirilmiş bu hayatların varlığı bana acı veriyor :(
Gülen'cim; bence de hakedenin çocuğu olmalı, ama ne annesinin ne de babasının hiç ilgilenmediği çocuklarla dolu sokaklar ne yazık ki...
Öptüm canım